Bahçeli, şunları yazdı:

Türk milleti, onyıllardır, yüzyıllardır koyu bir tehdit dalgasının hedefine koyulmuş; bitmeyen düşmanlıkların, dinmeyen saldırganlıkların, eksilmeyen komploların kaynak ve odağında yer almıştır.

Üzerinde yaşadığımız topraklara Türk mührü vuruldu vurulalı, fetihlerimiz, fatihlerimiz, fütuhat ruhumuz beşeriyetin hem hayranlığını hem de husumetini kazandı kazanalı tehlikelerin cesametinde azalma şöyle dursun, hızla artış yaşanmıştır.

“Fütüvvetsiz fütuhat, fütuhatsız mürüvvet olmaz” inancı doğrultusunda, Türk milleti bileğinin hakkıyla, millî şuurunun şanıyla, birlik ve beraberliğinin görkemli anılarıyla zalimlerin iradesini söndürmüş, zulmün izini ve kirini kanıyla silmiştir.

Şer cephesi her devirde faaliyet, şirk mevzii her dönemde faal halde bulunarak karanlık senaryoları aleyhimize kurgulamış, şiddet ve dehşet saçan oyunları direkt üzerimize yönlendirmiştir.

Türkiye’nin üyesi olduğu uluslararası ittifaklar, ne hazin, ne yazık ki, bir tarafta yüzümüze gülerken diğer tarafta sırtımıza hançeri saplamak, ayağımıza ve bahtımıza pranga vurmak için çalışmış, çabalamış ve oyun içinde oyun planlamışlardır.

Açıkça ifade etmem gerekirse NATO bunlardan birisidir. 1950 yılının 17 Eylül’ünde Kore’ye asker göndererek 724 şehit vermemiz üzerine kapılarını açan NATO yıllardır altımızı oymuş, hassasiyetlerimizi kaşımış, siyasal ve toplumsal kaosların kışkırtıcısı, azmettiricisi olmuştur.

Norveç’te 8-17 Kasım 2017 tarihleri arasında NATO Müşterek Harp Merkezi’nde düzenlenmekte olan “Trident Javelin 2017 (Üç Uçlu Mızrak)” isimli masa üstü tatbikatta gizli ve gizil Türkiye hazımsızlığı, Türklük husumeti yüzeye çıkmıştır.

Bu tatbikat görünümlü provokasyon kapsamında, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafının kurgusal hasım ülkelerin liderleri arasında gösterilmesi, ilaveten Sayın Erdoğan’ın alenen karalanması tamir ve telafisi olmayan bir rezilliktir.

NATO’yu doğrudan bağlayan bu alçalmanın, bu aşağılık tertibin birkaç ucube ve alçak görevlinin suçu diye geçiştirilmesi, özür dilemekle durumun kurtarılma gayretleri beyhude ve boş bir arayıştır.

Artık ve vakit kaybetmeksizin NATO’nun sorgulanması, dünden bugüne emel ve hedeflerinin masaya yatırılması Türkiye için aciliyeti olan bir mecburiyettir. Ya hep ya hiç diyeceğimiz bir sınıra yaklaşıldığı bir gerçektir.

Özürmüş, ne özrü, neyin özrü? Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı’yla şu anda görevinin başında bulunan Cumhurbaşkanı’nı psikolojik harp taktikleriyle yıpratma, tartışmaya açma, suçlama teşebbüsü su katılmamış bir düşmanlık emaresidir.

NATO, Türkiye’den ne istiyor? Neyi bekliyor? Nereye varmayı ümit ediyor? Hepsini geçtik, Türkiye’nin bekasını yıkmak, tarihi varlık ve vakur duruşunu yok etmek isteyen çevrelerle aynı çizgiye nasıl, hangi hak ve gerekçeyle savruluyor?

Aziz Atatürk diyordu ki: “Bir milletin büyüklüğü coğrafi yüzölçümü ile değil; yüreğinin asaleti, ülküsünün yüksekliğiyle ölçülür.” Bu yürek, bu ülkü Türk milletinde vardır. Sabrımızı test edenler, sağduyumuzu yanlışa yoranlar milli mukavemet karşısında mağlup olacaklardır.

Düşman kim ve hangi milletten olursa olsun; saklandığı oluşum ve örgütün ismi neyi işaret ederse etsin birdir, aynıdır, ahlaksız ve alçaktır.

NATO’nun hata yapma lüksü yoktur. Skandallara kuluçka işlevi görmesi, sakat ve sancılı niyetlere yataklık yapması kabulü mümkün olmayan kepazeliktir.