Site icon Türkiye Gazetesi Avrupa

ÇİFTE DÜŞMANLIĞI TAM BİR AYRIMCILIK

İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kadir Canatan: Kendi kimliği kabul edilmeyen insanlar, içinde yaşadıkları topluma yabancılaşacaklardır

Son yıllarda Hollanda’da yapılan çifte aidiyet ve çifte vatandaşlık tartışması, 16 Nisan tarihinde yapılan referandumun ardından Almanya, Belçika ve Avusturya’da da gündeme geldi. Almanya’da Hıristiyan Birlik Partileri Federal Meclis Grubu İçişleri Uzmanı Stephan Mayer (CSU), “Gelecek yasama döneminde çifte vatandaşlık düzenlemesine ilişkin kolaylıkları iptal etmemizin önemli olacağını düşünüyorum” derken, Belçika’da hükümet ortağı Flaman Hıristiyan Demokrat Partisi (CD-V) Milletvekili Hendrik Bogaert, “Türkiye’de totaliter bir rejimi destekleyenlerin” çifte vatandaşlığına son verilmesini istedi. Avusturya İçişleri Bakanı Wolfgang Sobotka ise Avusturya vatandaşı olduktan sonra yasadışı yollarla yeniden Türk vatandaşı olanlara para cezası verilmesi konusunda hazırlık yapıldığını açıkladı.

BU UYGULAMA İHTİYAÇTI

Konuyu değerlendiren İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kadir Canatan, “Çifte aidiyet şimdiki toplumların yeni bir gerçeğidir. Çifte aidiyet, 20. yüzyılda giderek artan göç hareketlerinin bir sonucu olarak sınırlar ötesinde yaşamak durumunda kalan göçmenlerin hem kendi anavatanlarına hem de yaşadıkları ülkelere duydukları sadakati ifade etmektedir. Yeni iletişim ve bilişim teknolojileri, dünyayı küçük bir köye çevirmiştir” dedi. İletişim imkânlarının gurbeti gurbet olmaktan çıkardığını ifade eden Canatan, “Göçmenler 80’li yıllara girerken Avrupa’da kalıcı bir topluluk haline geldiler. Bunda yabancı işçiye duyulan yapısal ihtiyaç, ertelenen geri dönüş, giderek artan aile birleşimi ve ikinci kuşağın ortaya çıkması önemli bir rol oynadı” diye konuştu.

ŞİMDİ NE OLDU DA DEĞİŞTİ?

Avrupa ülkelerinin, göçmenleri kalıcı bir unsur olarak tanıdıktan sonra bir entegrasyon politikası izlemeye yöneldiğini bildiren Kadir Canatan, “Eğitim, iş pazarı ve siyasete katılım, hukuksal tedbirlerle desteklendi. Bir yandan ayrımcılığın önlenmesi, diğer yandan da ‘yabancılar’a vatandaşlık haklarının verilmesiyle entegrasyon süreci ilerletilmeye çalışıldı. Çifte vatandaşlık hem entegrasyonu sağlama hem de bazı ülkelerin hukuk sistemleri açısından zorunluydu. Çoğu kişi, çifte vatandaşlığın bir sakınca olmaktan ziyade bir avantaj olduğunu vurguluyordu. Şimdi ne oldu da çifte vatandaşlık kaldırılmak isteniyor? Bu geriye doğru atılmış bir adım olmayacak mıdır?” şeklinde konuştu.

TUTUCU KESİMLERE YARAR

Mevcut hakların tırpanlanmaması gerektiğini bildiren Kadir Canatan, “Kazanılmış bir hakkın kaybedilmesi, insan hakları ihlali olarak görülmeyecek midir? Kimlik üzerinden oluşturulan toplumsal gerginlikler, yeni toplumsal gerçeği görmek istemeyen ve katı bir ulus-devlet fikrine sıkı sıkıya bağlanan tutucu kesimler tarafından teşkil edilmektedir. Çifte vatandaşlık kaldırılırsa, insanlara ‘ya Türkiye’yi ya da bizi seçeceksin’ denilirse, bu kişilerin ilgili ülkeye ait olmaktan ziyade o ülkeye karşı mesafeli bir tutum geliştirmesine sebep olacaktır. Kendi kimliği kabul edilmeyen insanlar, içinde yaşadıkları topluma yabancılaşacaklardır. Çifte vatandaşlığın kaldırılması, çifte aidiyet duygusunu azaltmak yerine güçlendirecektir” dedi.

Exit mobile version