Haber Merkezi

Türkiye, bazı kesimler tarafından “kadına şiddet” kamuflajıyla Türk aile yapısına düşmanlık aracı hâline dönüştürülen “İstanbul Sözleşmesi”nden Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle çıktı. Resmî Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararında “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3’üncü maddesi gereğince karar verilmiştir” denildi. Atılan bu adım toplumun büyük bir kesimi tarafından memnuniyetle karşılandı.

BİRÇOK ÜLKE ONAYLAMADI
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine ilişkin tartışmalar son 2 yıldır AK Parti ve hükûmetin gündemine geliyordu. Sadece Türkiye’de değil, birçok ülkede ‘aileyi yıktığı, geleneksel değerlere karşı olduğu ve eş cinselliği meşrulaştırdığı’ gerekçesiyle tartışma konusu olan İstanbul Sözleşmesi’ni bugüne kadar İngiltere, Ukrayna ve Bulgaristan’ın da aralarında olduğu 11 ülke parlamentolarından geçiremedi. Slovakya 26 Şubat 2020’de, Macaristan ise 5 Mayıs 2020’de sözleşmeyi onaylamayı reddetti. Özelikle Polonya ve Hırvatistan’da aile yapısını bozduğu gerekçesiyle sözleşmeden çekilme konusu gündeme geldi ve Polonya bu konuda ilk adımı atarak Temmuz 2020’de yasal süreci başlattı.

İLK İŞARET 2019’DA VERİLDİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2019 yılındaki yerel seçimler öncesinde bazı STK temsilcilerinin katıldığı toplantıda, aile bütünlüğünü tehlikeye attığı gerekçesiyle İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik gelen tepkileri “İstanbul Sözleşmesi nas değildir” diyerek Türkiye’nin sözleşmeden çekilebileceğinin ilk işaretini vermişti. Yerel seçimlerin tamamlanmasından sonra Erdoğan İstanbul Sözleşmesi’ne gelen tepkileri partisinin MKYK gündemine taşıdı ve konu üzerinde uzun tartışmalar yapıldı. Erdoğan, bu toplantıda İstanbul Sözleşmesi’nin bazı ülkeler tarafından da uygulanmasından vazgeçildiğini, bazı ülkelerin yüksek mahkemelerinin sözleşmeyi iptal ettiğini hatırlattı. Erdoğan, ayrıca sözleşmeden çekilen Bulgaristan, Hırvatistan ve Macaristan’dan örnekler verdi. Bu ülkelerin çekilme gerekçelerinin sözleşmedeki eş cinselliği teşvik eden ifadeler olduğunu dile getirdi. AK Parti’nin kadın parti yöneticilerinin yanı sıra, diğer bazı MKYK ve MYK üyeleri de sözleşmeden çekilmenin doğru olmayacağını gündeme getirdi. Bunun üzerine Erdoğan, bu konuda teknik bir çalışma yapılması talimatı verdi ve Avrupa Konseyine ‘Niyet beyanı’ anlamına gelecek bir başvuru yapılması kararı verildi. Ancak bu konuda 2020 Temmuz ayında yapılan MYK toplantısında Erdoğan, kesin tavrını koydu ve Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesi konusunda hazırlık yapılması talimatını verdi. Toplantıda, Cumhurbaşkanı kararı ile bir uluslararası sözleşmeden çekilmenin mümkün olduğu konusunda da sunum yapılmıştı.

HAZIRLIK GEÇEN HAFTA YAPILDI
Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesi konusundaki hazırlıklar geçen haftadan itibaren hızlandırıldı. Bu konuda teknik altyapı hazırlandı ve Cumhurbaşkanı kararı ile sözleşmenin feshedilmesi kararlaştırıldı.

SELÇUK: KARARLILIK SÜRECEK
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk sözleşmenin feshedilmesinden sonra yaptığı açıklamada “2002’den bu yana Cumhurbaşkanı’mız Sayın Erdoğan liderliğinde ülkemizdeki tüm kadınların siyasi, ekonomik ve sosyal hayata katılımını desteklemek için önemli düzenlemeleri hayata geçirdik. Kadın haklarının teminatı, anayasamız başta olmak üzere, iç mevzuatımızdaki mevcut düzenlemelerdir. Hukuk sistemimiz ihtiyaca göre yeni düzenlemeleri hayata geçirebilecek kadar dinamik ve güçlüdür. Kadına yönelik şiddet her şeyden önce bir insanlık suçudur ve bu suçla mücadele bir insan hakları meselesidir. Aslolan ilkelerdir” dedi.

SON YILLARDA ÖNEMLİ ADIMLAR ATILDI
Kadına şiddet, İnsan Hakları Eylem Planı’nda

Türkiye, kadına karşı şiddetin önüne geçmek için son yıllarda önemli adımlar attı. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce yaptığı açıklamada “Ne kadına şiddetle mücadelemizin zaafa uğratılmasına ne de bir avuç marjinalin aile değerlerimizi zedelemesine izin veririz. Şimdiye kadar oluşan uluslararası külliyatından da istifade ederek tercüme metinler yerine artık kendi çerçevemizi kendimiz belirlememiz gerekiyor. Hani diyordum ya ‘Kopenhag kriterleri’ diyeceğimize ‘Ankara kriterleri’ der ve yolumuza devam ederiz” diyerek bu konuda adımlar atılabileceğini belirtmişti. Bu kapsamda, kadına şiddete karşı atılabilecek adımlar İnsan Hakları Eylem Planı’na girdi. Planda kadına şiddete karşı şu maddeler yer alıyor:
¥ Hukuki öngörülebilirlik ve şeffaflık amacı doğrultusunda hukuk uyuşmazlıklarda ara buluculuğun kapsamı genişletilecek. Bu kapsamda, boşanma sürecinde de ara buluculuk kurumu devreye girebilecek.
¥ Aile İçi Şiddet ve kadına karşı şiddete ilişkin suç kapsamı genişletilerek, cezayı artıran “eşe karşı işlenen suçlar”ın kapsamı boşanmış eşi de kapsayacak şekilde genişletilecek. Tek taraflı ısrarlı takip fiilleri ayrı bir suç olarak düzenlenecek.
¥ Cinsel saldırı mağduru kadınların ikincil örselenmelerini önlemek amacıyla hastanelerde oluşturulan özel merkezler/kadın destek birimleri yaygınlaştırılacak.
¥ Tehdit altındaki kadınların daha etkin korunmasını sağlamak için önleyici ve koruyucu kapasite artırılacak.

AVUKAT ÖZNUR USLU: Haklar geri alınmayacak
Türkiye Adalet Araştırmaları Merkezi (TÜRKAD) Başkan Yardımcısı Avukat Öznur Kızılkaya Uslu, insan haklarının zaten anayasa ile güvence altında olduğunu belirterek, sözleşmenin feshiyle bu hakların gerin alınmayacağını söyledi. Kızılkaya şunları söyledi: Kimse, kimseye şiddet uygulayamaz. Herkesin çalışma hürriyeti, eğitim hakkı vardır. Devletin kimseye karşı yaptığı ayrımcılığı yoktu ve olmayacaktır zaten. Bu statüler İstanbul Sözleşmesi ile de sağlanmamıştır. Sözleşmeyi kaldırdığımız zaman da bu haklar vatandaşlardan geri alınmayacaktır. Cumhurbaşkanı’mız, Türkiye’nin imzasını çekerek “Avrupa’nın bize yol göstermesine gerek yok’ dedi.

YAZARIMIZ AHMET ŞİMŞİRGİL: Bu millet için en büyük felaketti
Yazarımız Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil “Sözleşmenin amacına bakmak lazım. İstanbul Sözleşmesi’ni bu millet için en büyük felaket olarak görüyordum. Sözleşmenin amacı dinimizi ve ailemizi hedef almaktı. İstanbul Sözleşmesi’ni bize Avrupa Konseyi dikte etti. Anlaşma bir güvenlik sorunudur. Sözleşmeyi okumadan kabul edenler var. Türkiye’yi neden yıkamıyorlar? Güçlü aile, güçlü imanı, birlik beraberliği var ve bu değerleri bitirmek istiyorlar. Kendilerine uygulamıyorlar ama bize gelince uygulatmaya çalışıyorlar. Ben adaleti Avrupa’dan mı öğreneceğim… Sözleşme nikâhı öldürüyordu. Eğer bir ay daha gecikilseydi bir bu kadar daha felaket olurdu. Hukukçularımız devreye girmeli” diye konuştu.

LGBT dayatmasına son
Türkiye’nin bu adımı atma sebeplerinin başında, İstanbul Sözleşmesi’nin LGBT ideolojisi savunuculuğuna indirgenmesinin ve LGBT’nin bazı kesimler tarafından meşru olarak dayatılmasının önüne geçme amacı geliyor. Yine, millî ve manevi değerler ve Türk aile yapısında LGBT propagandasının oluşturduğu rahatsızlığının giderilmesi amaçlanıyor. Ayrıca, LGBT ideolojisi üzerinden inşa edilmek istenilen diplomatik ve siyasi baskının engellenmesi, kadın hakları konusunun LGBT odaklı tartışmalardan kurtarılması amaçlanıyor.
Bir başka sebep de, sözleşmenin toplum değerleri ile bağdaşmayan kısımlarının, Türkiye’nin kadına şiddet ile mücadelesine ve kadın hakları konusundaki adımlarına gölge düşürmesini engellemek ve LGBT’yi işaret eden ifadeler sebebiyle rahatsızlık duyan kesimlerin kadına yönelik şiddete karşı desteğinin konsolide edilmesine imkân sağlamak.
Bunların yanı sıra, kadına şiddet ile mücadelede iç hukuka dayalı uygulamaların iyileşmesine odaklanmak için gerekli olan zihinsel dönüşümün önünde engel olan cinsel yönelim unsurunu ortadan kaldırmak amaçlanıyor.