Site icon Türkiye Gazetesi Avrupa

İSPANYA’DA AYRILIK ÇANLARI ÇALARKEN

Bir zamanlar yaşadığı iç savaş nedeniyle Avrupa’nın kanayan yarası olan İspanya, diktatörü General Franco’nun ölümünden sonra  “Demokrasiye Geçiş” (Transición Demócratica)  sürecine girdi. 1978 yılında halk oylamasıyla kabul edilen Yeni Anayasa, siyasi ve bölgesel (ayrılıkçı Bask ve Katalonya bölgeleri) kamplara ayrılmış İspanya’nın geleceği için umut vadeden bir uzlaşma metniydi. İspanya’yı 17 özerk bölgeye bölen bu anayasa ile Basklar ve Katalanlar ve en önemlisi İspanyollar için yeni bir dönem başlıyordu. Başta Kral Juan Carlos’un çabaları olmak üzere iktidar ve muhalefet partilerinin de desteğiyle gerçekten takdire şayan bir hızla demokrasiye geçiş yaşadılar. Başlarda ayrılıkçı ETA Terör Örgütünün destek vermemesine rağmen halk bu sürece destek verdi. 1986 yılında Avrupa Birliği’ne üye olan İspanya AB fonları ve yardımları ile demokrasisi kadar ekonomisinde de kalkınma yaşayarak ciddi gelişim gösterdi.
7,5 milyon nüfusa sahip olan Katalonya, İspanya’nın kendine özgü bir tarihi, dili ve kültürü olan bir özerk bölgesi. Katalanca, İspanyolcadan farklı bir dil. Bölgenin merkezi Barcelona şehri. İspanya’nın en zengin bölgelerinden birisi ve gayrisafi yurtiçi hasılanın (GSYH) %19’unu oluşturuyorlar. Tüm dünyayı etkisi altına alan 2008 yılındaki ekonomik kriz İspanya’yı da etkiledi. Katalonya’dan ayrılık sesleri yükselmeye başlamıştı. Ayrıca Katalanlar ekonomiye yaptıkları katkı oranında Katalonya’ya yatırım yapılmadığı hususunda itiraz etmekteler. 2014’de resmî olmayan bir referandum düzenlendi ve 5,4 milyon seçmenin 2,2 milyonu katıldı. %80 civarında bağımsızlıktan yana oy kullanıldı. 2015 yılında ayrılıkçı partiler Katalonya’da güç kazanarak mecliste çoğunluğu ele geçirdiler ve 18 ay içerisinde referandum yapılacağını açıkladılar. İşte bu dakikadan sonra İspanya’da ve üyesi olduğu AB’de dikkatle izlenen ve gelişmelere göre tüm taraflarca hamleler tasarlanan süreç başladı. Katalonya Parlamentosu’nun geçtiğimiz Eylül ayındaki oylamasında 1 Ekim tarihi itibariyle referandum yapılacağı duyuruldu. İlginç bir tesadüf biz Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin referandum kararı ve sürecine gündem olarak odaklanmışken Avrupa’nın güneybatısında da bağımsızlık referandumu ile sular ısınıyordu.
Referandumun, İspanya Anayasası’nda bulunan ülkenin bölünemez olduğu maddesine aykırı olduğunu söyleyen merkezî hükûmet bu karara karşı çıktı. Akabinde Anayasa Mahkemesi bağımsızlık referandumunu askıya aldığını duyurdu. İspanya’da baskılar bunlarla sınırlı kalmadı tabii ki. Anayasa Mahkemesi referandum için çalışan yerel yöneticilere ceza verilmesine yönelik bir karar aldı. Merkezi hükûmetten gelen bu baskı ve yaptırımlara karşın, iktidarda olan “Junts pel Si” (Evet için Birlik) ittifakı ise polisin referanduma yönelik propaganda malzemelerini ele geçirmek için operasyonlar düzenlediği sırada, referandum kampanyasının başladığını duyurdu. İşte bu karşılıklı restleşmelerin devamında İspanya Hükûmeti’nin baskıları artarak sürdü. İspanya Ulusal Muhafızları, Katalonya Başkanlık binasını bastılar ve üst düzey Katalan yöneticiler tutuklanmaya başladı. Tedbirler giderek sertleşmeye başladı. Katalonya halkı sokaklarda gösterilere başladı. İspanyol polisi referandum tarihine kadar baskısını artırdı. Şiddete varan yöntemleri kullanarak 1 Ekim günü referandumu baskı altına alan polislerin tutumuna bize her olayda dikkat kesilen Avrupalı odaklar hiç ses çıkartmadılar. Zaten bunu biz değil, Katalonya Özerk Hükûmeti Başkanı Carles Puigdemont, Alman Bild gazetesine verdiği mülakatta Avrupa yurt sivil haklarının ihlal edilmesine rağmen Avrupa Birliği’nin sessiz kaldığını, aynı durumun Türkiye, Polonya ya da Macaristan’da yaşanması hâlinde daha büyük öfke oluşturduğunu söyledi.
Tartışmalı referandum 1 Ekim’de tüm yaşanan bu gerilimli sürece karşın yapıldı.
Anayasaya aykırı olmasına rağmen bu kadar önemli bir referanduma Katalan seçmenin katılımının sayısı da dikkate değer bir başka konu. 5,3 milyon seçmenin %43’üne tekabül eden 2,3 milyon seçmen sandık başına gitti. Oyların %90,18’ inin bağımsızlık yönünde kullanılan Katalonya’da özerk yönetim 10 Ekim’de bağımsızlık ilanı yapacağını duyurdu. Bu arada Avrupa’dan da çeşitli açıklamalar tabii ki geldi. AB’nin lokomotif ülkesi Almanya’nın tavrı da Şansölyesi Merkel’in “Diyaloğun başlamasını ve İspanya Anayasası’na uygun çözümler bulunmasını ümit ediyorum” demeci ile net biçimde ortaya kondu. Bağımsızlık ilanının beklendiği 10 Ekim günü gelip çattığında Katalonya Özerk Yönetim Hükûmeti Başkanı Carles Puigdemont, Katalonya yerel parlamentosunda yaptığı konuşmada, 1 Ekim’deki referandum sonucuna göre Katalonya’nın bağımsızlığı hak ettiğini ancak İspanya hükûmeti ile diyalog kapısını açmak için bağımsızlık ilanı sürecini şimdilik askıya aldığını açıkladı. Bağımsızlığı destekleyen Katalonya partileri ve halkı bekledikleri açıklamanın bu olmadığını ve bağımsızlık fırsatının kaçtığını söylüyor. Bu açıklama uluslararası istişare ve baskıların tümünün toplam etkisi neticesinde yapılmış bir açıklama. AB böyle bir ayrılığı desteklemiyor bu net.
Bir üye ülkede böyle bir bölünmenin diğer üye ülkelerdeki farklı etnik ve dinî grupları motive edeceğinden endişe etmeleri de son derece normal. Kaldı ki Katalonya’ya İspanya’dan anayasaya aykırı bir biçimde ayrılırsa AB üyesi olmayacağı, Gümrük Birliği’nden ve daha birçok getirisinden faydalanamayacağı ifade edildi. AB böyle bir çatırtıyı yaşamak istemiyor. Almanya ve Fransa iç dinamikleriyle uğraşırken AB’nin bu fırtınalı günleri atlatıp güçlü bir yapı olarak devamı içinde bu art arda gelen sıkıntıları atlatmaya çabalıyor. Şu ana kadar adli, siyasi ve ekonomik yollara başvuran İspanya Merkezî Yönetimi anayasaya aykırı bu referandumun neticesinde yapılacak bağımsızlık ilanına daha ciddi bir tepki verecektir. İspanya yönetimi Puigdemont’un bağımsızlığı erteleme açıklamasından tatmin olmuş gözükmüyor. Bunun üstü kapalı bir bağımsızlık ilanı olduğunu ve yeni önlemler alacaklarını ifade ediyorlar.
Aslında Avrupa 2014’te bir başka bağımsızlık referandumuna sahne olmuştu. İskoçya Britanya’dan ayrılmak hususunda oylamaya gitmiş ve ayrılmak istemeyenler seçimin galibi olmuştu. Tabii Katalonya’nın referandumundan farkı Britanya’nın yazılı olmayan bir anayasası var ve hâliyle anayasaya aykırı bir referandum değildi. Merkezî Britanya hükûmeti de referandumu reddeden bir tutum yerine ayrılmamaları hususunda kampanyalar yürütmüşlerdi. Tabii o zaman AB üyesi bir Britanya, İskoçya için daha cazip bir seçenek teşkil edebilirdi. Şimdi Britanya’nın AB’den ayrılışı ile İskoçya’nın yakın zamanda vereceği tepkileri merakla bekliyoruz. Brexit’ten sonra İskoçya’nın yeni bir referandum sürecine gitmesi beklenebilir.
Almanya’da hükûmet kurma çalışmaları ve yükselen aşırı milliyetçilik, İspanya’daki bu bağımsızlık adımları, İngiltere’nin Brexit ile AB’den ayrılması, Fransa’da yepyeni bir siyasi figürün sahneye sürülerek Cumhurbaşkanı seçilmesi gibi çok ciddi hadiseler Avrupa tarihinin seyrini etkileyecek hamleler.  Yakın zamanda görür müyüz kesin bir şey söylemek zor ama uzun vadede bunları birer deprem gibi yeni bir dünyanın ayak sesleri olarak okuyacağız…
Exit mobile version