Mustafa Yeneroğlu’ndan Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’e açık mektup

AK Parti İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Mustafa Yeneroğlu, Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel‘e Bild gazetesinde Türkçe yayınladığı mektuba cevap olarak kendi web sayfasından açık mektup yayınladı.

Sayın Sigmar Gabriel,

Bild gazetesinde Türkçe yayınladığınız mektuba cevabımı aslında Türkiye’deki bir gazetede Almanca ve Türkçe olarak yayınlamak vardı, ama en iyisi bu lüzumsuz ayrıntıları bir kenara bırakalım.

Almanya Dışişleri Bakanı’nın “kendi” vatandaşlarına Türkçe hitap etmesi oldukça dokunaklı bir durum. Ama aynı zamanda mektubunuzdan zaten kötü durumdaki Türk-Alman ilişkilerini daha da karmaşık hâle getirme amacı güttüğünüz anlaşılıyor. Mektubunuz hayli dokunaklı; çünkü seneler boyu Almanya’da yaşamış bizlere Almanca öğrenmemiz telkin edilmişken, Almanya’nın Türklere en uzak gazete müsveddesi olan Bild’de Türkçe olarak yayınlandı. Fakat mektubunuz aynı zamanda eteklerinizdeki taşları da ortaya döküyor. Zira mektubunuzda Almanya’nın Türkiye’ye karşı tutumunun sertleşeceğini süslü kelimelerle anlatırken, bu durumun gerekçelerinin de sıradan bir Türk vatandaşına açıklanması gerek. Ya da Mısır, Suudi Arabistan veya Afganistan gibi “olağanüstü demokratik” rejimlere karşı böyle bir hitapta bulunma ihtiyacı duymamanızın gerekçesini…

Mektubunuzda ortaya çıkan foyanın başka bir göstergesi daha var: Yazdıklarınıza göre Sigmar Gabriel, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli insanlara sadece Alman hükûmeti adına seslenmekle kalmıyor, aynı zamanda kendisini âdeta insanların etnik aidiyetlerine göre suçlu veya suçsuz olduklarına karar verebilecek yetkiye sahip en üst Türk yargısı makamında da görüyor. Almanya’da yaşayan Türklere, Türk hükûmetinin ve Türk yargısının “yetersizliğini” sözde sevecen bir tonda izah ediyor. Bir sömürge valisi edasıyla çirkin ithamlar sıralıyor ve bunun anlayışla karşılanacağını ümit ediyor. Zira bu Sigmar Gabriel, Avrupa değerlerinin “sütten çıkmış ak kaşık” koruyucusu olan Almanya adına bu değerleri, Türkiye’ye öğretme lütfunda bulunduğunu düşünüyor.

Yazısını yayımlayan gazetenin Almanya’da yaşayan Türklere karşı -hadi “kışkırtıcı” lafını kullanmayayım- her gün yeni polemiklere yer verdiği âdeta unutulmuş. Oysa bu habercilik anlayışının ne kadar da başarılı olduğu hâlihazırdaki toplumsal atmosferden gayet açık bir şekilde anlaşılıyor.

Yazınız, Türkiye’ye olan ekonomik yardımların ve teminatların kesilmesi tehdidini açıktan açığa yapmasıyla bir anda Bild’in bildik seviyesine iniyor. “Almanya’nın musluğuna bağlı hasta adam” şeklindeki Türkiye fotoğrafı ancak bu şekilde zinde tutulabilirdi; her ne kadar bu sözde ekonomik yardım ve kefaletlerin kesilmesi Almanya’nın kendi bindiği dalı kesmesi anlamına gelse bile. Zira bu yaklaşımla Türkiye’deki Alman yatırımlarının geleceği kalıcı bir şekilde tehlikeye atılacak. Öte yandan Alman ekonomisinin tepesindekiler de bu “ekonomik harakirinin” önünü almaya çalışıyorlar. Yine aynı şekilde, sıradan bir vatandaşın, Alman Dışişleri Bakanının Türkiye’ye seyahat uyarısını anlayabilmesi de mümkün değildir. Zira kısa bir süre önce Afganistan güvenli ülke olarak kabul edilmiştir ve milyonlarca Alman turistin de tasdik edeceği üzere Türkiye’deki durumla Kabil veya Mezar-ı Şerif arasında dünya kadar fark vardır.

Öyle ya da böyle kabul etmek gerekir ki, ikili ilişkilerde kendini gösteren bu velvele Almanya’da artık iyice kızışan seçim kampanyasının yan etkilerinden biri. Almanya’nın sosyal demokratları da aynen Hollanda’nın yaptığı gibi Türkiye’yi yerden yere vurarak toplumun takdirini kazanmaya çalışıyor. Komik olan, diğer partilerin de bu taktiği keşfetmiş olmaları ve bu yüzden bu taktiğin başarı getireceğinin hayli şüpheli olması.

NSU terör şebekesinin boyutlarının örtbas edilmesi, camilere ve mülteci yurtlarına yapılan sayısız saldırı, göçmenlere ve mültecilere karşı yapılan kışkırtmalar, İslami cemaatlerin devamlı kriminalize edilmesi ve haklarının ötelenmesi, yaygın kurumsal ırkçılık, Türkiye’nin güvenlik çıkarlarının devamlı yadsınması veya terör örgütlerine karşı kayıtsızlık gibi birçok konunun üzerine giderek Türkiye kökenli insanlara hitap etmek mümkün iken, seçim taktiği olduğu aşikâr olan hamlelerle yüz yıllık Türk-Alman dostluğu ve birbiriyle artık ayrılmaz bağlar kurmuş olan her iki toplumun huzuru maalesef feda ediliyor. Seçimler sonrasında en nihayetinde ikili ilişkilerin üstüne çöken bu sisler dağılacak ve artık herkes birbirinin yüzüne bakmak durumunda kalacak. En basitinden, uluslararası siyasetin bir gereği olarak her iki taraf da birbiriyle iletişimde kalmak mecburiyetinde olacak. Toplumsal yaraların o kadar hızlı iyileşip iyileşmeyeceği ise muamma. Anlaşılan bu yaraları sarmak da yine bugünlerde Türk-Alman dostluğunu dert edinmiş olanlara kalacak.

Kalbi selamlarımla

Mustafa Yeneroğlu

Türkçe

Almanca

Yorumla

Buraya yorumunuzu yazabilirsiniz