LA HAVLE…
Yücel Koç
Etrafımızı görmeye,
Olan bitene aklımızın ermeye başladığı yıllar, 90’lardı…
Şimdikilere göre talihsiz nesildik…
Türkiye’de doğmanın bedelini, en karanlık 10 yılda öğrenmiştik.
***
Şüpheli ölümlerin, faili meçhullerin ülkeyi sarstığı,
Sivas olayları, Başbağlar gibi toplu katliamların eksik olmadığı yıllardı…
Siyasi kaos, ekonomik krizler bu ortamda zaten olağandı…
Üstüne bir de 28 Şubat eklendi…
27 Mayıs’ı, 12 Eylül’ü bilmeyen bizim kuşak, ‘darbeci zihniyet’le böyle tanıştı.
***
O zamanlar ‘Kemalist’ asker, baskı ve zulüm demekti…
Millete az çektirmemişlerdi…
Millet Refah-Yol’la biraz huzur, ekonomi havuz sistemiyle toparlanma emareleri göstermişti ki,
Çatık kaşlı amcalar ekranlara çıkıverdi…
Fadime Şahin’ler, Müslüm Gündüz’ler, Ali Kalkancı’larla çevrilen dümenleri zaten biliyorsunuz…
Apaçık tezgâhtı…
O günün darbecilerinin ve medyadaki uzantılarının yöntemleri de,
Amaçlarına ulaştıklarında varacakları sonuç da,
Bugün içinden çıkmaya çalıştığımız FETÖ’den farklı değildi…
Batılı, çağdaş ayağıyla hepsi küresel güçlerin hizmetindeydi…
***
Bu karanlık dönemde belki de tek şansımız; Enver Ağabey’i tanımaktı.
Ben bunu babama borçluydum.
O da dedesine…
Anlattığına göre; çocukluğunda dedesinin okuduğu Mızraklı İlmihâl’le büyümüştü…
Cennetmekân Abdülhamid Han’ın olacakları görürcesine her yere dağıttırdığı,
(Kur’ân-ı kerim okumanın, din öğrenmenin yasak olduğu yıllarda, Anadolu insanının dinini muhafaza etmesini sağlayan) ilmihal…
Eğitim Enstitüsü için İstanbul’a geldiğinde, eline tesadüfen Tam İlmihal geçmiş…
Bakmış ki, dedesinin okuttuğu Mızraklı İlmihâl’le aynı…
‘Doğru kaynağı buldum’ demiş, sonra da Enver Ağabey’i tanımış.
O’nun vesilesiyle de biz…
Bir dava adamı; Enver Ağabey
Küçük yaşlarda tanımakla şereflendiğim Enver Ağabey, bir dehâydı…
Türkiye gazetesi de bu dehânın en kıymetli eseri…
Her yerde, tek şey anlatırdı;
“Çektiğimiz bunca sıkıntı, bunca emek, sırf bu gazetenin orta sayfası için…
Bizim Sayfa olmasa, gazeteyi çıkarmam…”
***
İsmi bugün de değişmeyen Bizim Sayfa, Anadolu insanına ‘unutturulmaya çalışılan’ İslamiyet’in esaslarını aktardı.
Yarım asırdır, ana yol ehl-i sünneti, dört mezhebi ve bu yolun büyüklerini öğretti…
Sadece Bizim Sayfa da değil…
Türkiye Çocuk Dergisi, Türkiye Takvimi, İslam Âlimleri Ansiklopedisi, İslam âlimlerinin hayatlarının senaryolaştırıldığı kasetler gibi…
Hepsi, aynı amaç içindi…
Bunlar, bizim gibi Anadolu çocuklarına; din yobazlarına, sahtekârlara kanmamayı belletti.
Ama bu, laiklik adı altında din düşmanlığı yapanların da,
Anadolu’yu zehirlemeye çalışan ılımlı İslamcıların da,
Radikal tekfircilerin de,
Şia’yı, Vehhabiliği, Selefiliği yaymaya çalışanların da işine gelmedi.
Onlar düşman olacak diye Enver Abi geri duracak değildi.
Dava adamlığı da bunu gerektirirdi…
***
Muhafazakâr kesimin ilk özel televizyonunu kurmaya da aynı amaçla karar verdi.
Birileri gibi, kimseden karşılıksız para toplamazdı.
Gazeteye bir yıl peşin abonelik kampanyası başlattı.
Üstelik sadece gazete vermedi…
Bir yılın sonunda, abone olana -zaten gazeteye ödediği parayla alabileceği– bisikletleri, faks cihazlarını dağıttı.
Amaç, sadece televizyonun kuruluşunda ihtiyaç olan nakdi sağlamaktı…
Türkiye Gazetesi Radyo Televizyonu (TGRT) böyle kuruldu.
***
Kanal için harcanan onca para ve emeğin tek gayesi vardı; Huzura Doğru programı…
Bu program, televizyon izlemeyi seven Türk halkına ulaşmanın en kolay yolu oldu.
Ve filmleştirilen İslam âlimlerinin hayatları…
Hakikat Kitabevi’nin yayınlarında, Bizim Sayfa’da ne varsa, bu programda da onlar bulundu.
Yedi düvelin hedefindeki isim; Enver Ağabey
Enver Abi dehâydı da…
Düşmanları da o kadar belaydı…
Ilımlı İslam ihalesinin verildiği Fetullah Gülen,
Anadolu sermayesinin güçlenmesini istemeyen lobiler,
Bozuk fırkalarla İslamiyet’in içini boşaltmaya çalışan mezhepsizler,
‘Dinsiz Türkiye’ için mücadele veren Kemalistler bir oldu,
Enver Abi’ye yapmadıklarını bırakmadı.
Hele de Turgut Özal’dan sonra…
***
Özal, “Bu Fetullahçılara dikkat et! Tek gayeleri sizi batırmak” diye uyarmıştı.
Haklılığı çok geçmeden anlaşıldı.
Gazeteleri Türkiye gibi elden dağıtıldı,
Pazarlama taktikleri, ürün taklidine kadar, bire bir aynıydı…
Birbirlerine hitaplarını dahi neredeyse İhlas camiasından kopyalamışlardı.
Hatta televizyonlarının logosu bile… TGRT logosu neredeyse ekranda tam oradaydı.
***
Gizli Kardinal, yukarıda saydığım işbirlikçilerini ve ahmaklar ordusunu kullanarak, Enver Ağabey’in Yahudi olduğu,
Gizli ortakları bulunduğu gibi ipe sapa gelmedik iftiralar yaydı.
Sahada dişe diş bir mücadele vardı.
Fetullah ve ortaklarının hesabı, ‘94 krizinde sarstıkları İhlas’a, 28 Şubat sürecinde son darbeyi vurmaktı.
İş birliği de zaten bu dönemde su yüzüne çıktı.
Kemalist askerlerin iktidara taşıdığı Bülent Ecevit, Fetullahçılara toz kondurmuyor,
‘Yeşil sermaye’ diye İhlas ezilirken, onlar gizlice destekleniyordu…
Enver Ağabey’i karargâha çağırıp, “Bizim Sayfa’yı yayınlama, Huzura Doğru programına Yaşar Nuri Öztürk’ü çıkar” diye baskı yapan omzu kalabalıklar,
Aynı karargâhta Fetullahçıları ağırlayıp, devşirdikleri Anadolu beyinleri için teşekkür ediyordu.
***
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun üç milletvekiliyle ayakta tutmaya çalıştığı Refah-Yol’a en güçlü desteği, sağın en güçlü gazetesi Türkiye vermişti.
Ne yazık ki aylar süren bu çaba sonuçsuz kalmış,
Zaten var olan düşmanlığa bir de bu desteğin faturası eklenmişti.
28 Şubat’çılarla baş başa kalan Enver Ağabey, Bizim Sayfa ve Huzura Doğru için yapılan baskılara, “Dediğinizi yapmaktansa kapatırım” diye rest çekmişti.
Darbecileri susturabilme gayesiyle başka programlardan taviz vermeyi göze almış, yine de hedef olmaktan kurtulamamıştı.
Niyet belliydi…
Derinlerde, o dönem Türkiye’nin görmediği bir başka hesap yürütülüyordu…
Fetullah’ın önüne engel ne kadar grup varsa hepsi teker teker yok ediliyordu.
28 Şubat-Fetullah ortaklığının mağduru; Enver Ağabey
2000’de patlayan İhlas Finans krizi de adım adım kurgulanan tezgâhın en önemli ayağı oldu.
Fetullah ne emrederse ‘laik’ Ecevit hükûmeti şak diye yaptı.
Medyadaki ‘laik’ çevreler de…
Fetullahçı Terör Örgütü, hiç elini sürmeden, bu maşaları, tetikçileri kullandı.
Onlardan biri de Habertürk’ün kurucusu Ufuk Güldemir’di…
Günlerce İhlas Finans’ın batacağı yaygarasını yaptı, mudileri şubelerin önüne yığdı.
Elbette hizmeti karşılıksız kalmayacaktı…
Zaman gazetesi, İFK haberlerini olabildiğince düz görüyor,
Asla renk vermiyordu…
Nasıl olsa maşa olarak kullandığı ateşli laik ve dindar (!) gazeteler vardı.
Hakkını yemeyelim, o dönem dostça yanımızda duran tek gazete, Yeni Şafak’tı…
***
Fetullah, kendi gazetesinde renk vermiyordu ama, şakirtleri işbaşındaydı…
Kalabalıkları galeyana getirip, batışı hızlandırmaya çalışanların başında çoğunlukla onlar vardı.
Tezgâh, uyanık şube müdürleri, bunlardan birkaçını içeri çağırıp, hesap cüzdanlarını isteyince açığa çıktı.
Çünkü hemen hemen hepsi, Zaman gazetesi çalışanıydı.
İFK’da hesapları bile yoktu…
“Derdiniz ne?” deyince, ‘Vatandaşa destek veriyoruz’ kılıfını uydurdu.
Nitekim, İhlas Finans’ı Fetullah’ın batırdığını,
Bunu da Bank Asya’yı güçlendirmek için yaptığını yıllar sonra o örgütün içinden biri,
Latif Erdoğan itiraf etti.
Bugün İhlas’a saldıranların, bu itirafın üzerinde durduklarını hiç gördünüz mü?
***
Burada bir öz eleştiri de yapmak gerek…
İhlas Grubu için en acı tecrübe, Fetullahçıların İhlas Finans’ı içeriden ele geçirdiğini anlaması oldu…
Çünkü yangını söndürmek için Enver Ağabey’in kasaya soktuğu 300 milyon lira bir günde buharlaşınca, büyük oyun ortaya çıkıyordu.
O günün şartları…
Enver Ağabey’in kendi yetiştirdiği bankacı kadroları yoktu…
Nereden bilsin alnı secdeye gidenlerin büyük ihanete hazırlandığını…
***
Sonrasını biliyorsunuz…
Laik-Atatürkçü Ufuk Güldemir, uyduruk bir internet sitesinden hızla medya imparatorluğuna yükseldi.
Gazete, televizyon…
Milyonlara kavuştu…
Bu memlekette ne hikmetse kimse bunları konuşmaz…
Mesela, Tuncay Özkan’ı da…
‘Maaşlı yöneticiyken nasıl oldu da medya patronluğuna uzandın’ diye kimse sormaz…
Neyse, konumuz bu değil zaten…
***
Normalde âdetim değildir…
Niye bu kadar uzun yazdım, sebebi var…
Son günlerde birileri hedefe yine İhlas’ı koydu…
İçlerinde zır cahiller var…
Kimi İhlas’ı FETÖ ile bir tutmaya kalkışıyor,
Kimileri de Şia’ya karşı Vehhabiliği-Selefiliği savunduğunu yazıp çiziyor…
Lâ havle…
***
Bu camianın FETÖ, Şia, Vehhabilik, Selefilik gibi bozuk akımları isteyebileceğini dile getirmek,
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terör örgütü PKK adına silahlı mücadele verdiğini söylemek gibi bir şey…
İnsanın eleştirdiği bir kurumla ilgili hiç mi fikri olmaz,
Büyük gazeteci diye geçinip, hiç mi araştırmaz kardeşim…
***
Çamur atmaya çalıştıkları camianın tâ sene 70’lerde Fetullah’ın ipliğini pazara çıkaran fasiküller yayınladığını bilmezler…
Bizim Sayfa yazarı Mehmet Oruç’un, Fetullahçıların diyalog oyununu belgeleriyle ortaya döken kitabından sonra şüpheli bir şekilde vefat ettiğinden zaten haberleri yoktur.
Enver Ağabey’in yetiştirdiği kadroların, gazetede, televizyonda, radyoda, internette neler anlattığını görmezler, duymazlar…
Çünkü din, ilgi alanlarına girmez…
Hele Ufuk Güldemir gibi internetten tetikçilik yapanlara bir de bizim mahallenin avanakları eklenmiyor mu?
Akıllara zarar…
***
Bakın, bu yazıyı size rehber olsun diye yazdım…
Anlaşılan o ki siz tarihte olduğu gibi, görevinizi yapmaya devam edeceksiniz…
Biz de, atalarımızın asırlarca uğruna kılıç salladığı ehl-i sünnet davasını anlatma vazifemizden geri durmayacağız…
Yorumla